Nörolojik hastalıklar denildiğinde; merkezi ve periferik sinir sistemini etkileyen hastalıklar anlaşılmalıdır. Bu hastalıklar arasında; sara (epilepsi), Alzheimer hastalığı ve diğer bunama (demans) tipleri, inme dahil serebrovasküler hastalıklar, migren ve diğer baş ağrısı bozuklukları, multipl skleroz, Parkinson hastalığı, sinir sistemini tutan enfeksiyon hastalıkları, beyin tümörleri, kafa travmasına bağlı sinir sistemi travmaya bağlı bozuklukları ve malnütrisyon (yetersiz ve dengesiz beslenme) sonucu ortaya çıkan nörolojik bozukluklar yer almaktadır (1).
Dünya’da 2021 yılı için; üç milyardan fazla sayıda kişinin nörolojik bir durumla karşı karşıya olduğu ifade edilmektedir. Hastalıklara neden olan ilk 10 sıradaki nörolojik durumlar; inme, doğumsal beyin hasarı (neonatal ensefalopati), migren, Alzheimer ve diğer bunama (demans) tipleri, şeker hastalığına bağlı sinir hasarı (diyabetik nöropati), menenjit, sara (epilepsi), erken doğuma bağlı nörolojik komplikasyonlar, otizm spektrum bozukluğu ve sinir sistemi kanserleridir (2,3).
Genel olarak; nörolojik hastalıkların yeti kaybı açısından erkekleri kadınlara göre daha fazla etkilediği belirtilmektedir. Bununla birlikte, migren ve demans kadınları daha fazla etkilemektedir (2,3).
İnlemelerin önlenmesi, zihinsel yetiyitiminin azaltılması, demansın azaltılması, multipl skleroz riskinin önlenmesi için aşağıdaki risk faktörleri ile mücadele edilebileceği belirtilmektedir (2,3):
Yüksek kan basıncı kontrolü
İç ortam hava kirliliği ile mücadele
Kurşuna maruz kalımın önlenmesi
Kan şekeri kontrolü
Tütün kullanımının önlenmesi
Önleme için halk sağlığının temel korunma düzeyleri hatırlanmalıdır; korunma/önleme, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin geliştirilmesi gerekmektedir (2,3).
Kaynaklar
WHO, Mental health https://www.who.int/news-room/questions-and-answers/item/mental-health-neurological-disorders
Global, regional, and national burden of disorders affecting the nervous system, 1990–2021: a systematic analysis for the Global Burden of Disease Study 2021, he Lancet Neurology, 2024, ISSN 1474-4422, https://doi.org/10.1016/S1474-4422(24)00038-3
Türkiye İstatistik Kurumu 31 Aralık 2023 tarihli Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre ülkemizde 65 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfus içindeki payı %10,2 olmuştur (Grafik 1).
Grafik 1. Yıllar içinde yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payında yüzde değişimi (2007-2023)
Türkiye’de ortanca yaş 34 olarak kayıtlara geçmiştir. Kadınların ortanca yaşı 34,7 ve erkeklerin ortanca yaşı 33,2’dir.
(14.3.2024 tarihinde Dr. Dilek Aslan tarafından halk sağlığı uzmanlığı yetkinliği çerçevesinde gönüllülük esasıyla hazırlanmıştır. Dileyenler, içeriği referans göstererek kullanabilirler. Bu sayede bilgi hedefine daha fazla ulaşabilir).
Hastalıkların tedavisi için ilaçlar yaşamlarımızın önemli gereksinimleri arasındadır. İlaçların tarihsel serüveni insanlık için önemli adımların atılmasını sağlamıştır. Penisilinin, aspirinin keşfi, ilk kullanımı bu serüvende önemli keşifler arasında yerini almıştır (1). İzleyen yıllar, yüzyıllar çok sayıda gelişmeyi günümüze taşımıştır.
İlaçların hedeflediği başarıya ulaşabilmesi için bazı koşulların sağlanmasına ihtiyaç vardır. Bu noktada, akılcı ilaç kullanımı (AİK) kavramı iyi anlaşılmalı ve toplumsal düzeyde bu konuda başarı sağlanmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), akılcı ilaç kullanımını; bireylerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacın uygun sürede ve dozda, karşılanabilir en düşük maliyetle ve en kolay bicinde ulaşabilmeleri şeklinde tanımlamaktadır (2).
Şekil 1’de AİK ile ilgili bazı bileşenler görülmektedir.
Şekil 1. Akılcı ilaç kullanımının bazı bileşenleri.
Sorunun boyutu
Akılcı ilaç kullanımı sağlanamadığında bireysel zararların yanı sıra toplumsal düzeyde de sorunlar yaşanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm ilaçların yarıdan fazlasının uygun olmayan şekilde reçete edildiğini, dağıtıldığını ve satıldığını ortaya koymaktadır. Farklı gruplarda yapılan çalışmalar da benzer sonuçları ortaya koymaktadır. Örneğin; yaşlılar arasında yapılan bir çalışmada, yaşlıların %44’ünün ilaçları önerilen şekilde kullanmadıkları ortaya konulmuştur (3). Akılcı olmayan ilaç kullanımı denildiğinde aşağıdaki konuların anlaşılması gerekir (2):
Gereğinden fazla miktarda ilaç kullanımı
Reçete edilen ilaçlarla uyumlu olmayan kullanım
Klinik rehberlere uygun şekilde ilaçların yazılmaması
Bireylerin kendi kendilerine ilaç kullanmaları
Akılcı ilaç kullanımı sağlanamadığı durumlarda Dünya’da yaygın bir sorun olan bakteri, virüs, mantar, parazit için kullanılan ve “antimikrobiyal” olarak da bilinen ilaçlara direnç gelişir. Direnç geliştiğinde hastalıkların tedavisinde başarı sağlanamaz, yetersiz tedavi olur, hastalıkların yayılımı artar, ilaçların birbirleriyle etkileşimleri artabilir, istenmeyen etkiler artabilir, yetiyitimi olur, ölümler olur. Bakterilere karşı gelişen antimikrobiyal direncin 2019 yılında 1,27 milyon kişinin doğrudan ölümüne sebep olduğu ifade edilmektedir. Gelişen direnç aynı zamanda çok yüksek maliyetlerde kayıplara neden olmaktadır (4).
Akılcı ilaç kullanımı için DSÖ bazı yaklaşımları sunmaktadır. Bu yaklaşımlar arasında; ilaç kullanımına ilişkin politikaları koordine etmek için çok multidisipliner bir ulusal yapının kurulması, klinik rehberlerin kullanılması, ulusal temel ilaçlar listesinin geliştirilmesi ve kullanımı, ilçelerde ve hastanelerde ilaç ve tedavi komitelerinin kurulması, müfredatlara eklenmesi, toplumun eğitimi, devlet tarafından yeterli bütçe ayrılması gibi konular yer almaktadır (5).
Akılcı İlaç Kullanımı ile İlgili Kimler Sorumlu?
Bireylere yönelik ve/veya toplum düzeyinde akılcı ilaç kullanımının sağlanabilmesi için tıbbi farmakologlar ve eczacılar başta olmak üzere çok sayıda sağlık profesyonelinin rol ve sorumluluğu vardır. Akılcı ilaç kullanımı aynı zamanda düzgün işleyen bir sistemi de gerekli kılar. Akılcı ilaç kullanımının sağlanabilmesi için ilacı yazan, ilacı tedarik eden, ilacın hastaya ulaşmasını sağlayan, ilacı kullanan kişi ya da sistemlerin birbiri ile uyum içinde olması gerekir.
Örneğin; mide ülseri tanısı alan A.A.’nın ilaç kullanım sürecini düşünelim:
Doğru ilacın doğru dozda, doğru endikasyonla, doğru şekilde, doğru sürede kullanması için hekim tarafından reçete edilmesi gerekir.
Reçete edilen ilacın hekim ya da hemşire tarafından nasıl kullanılacağının A.A.’ya anlatılması uygun olur.
Reçete edilen ilacın en kolay şekilde eczaneden alınmasının sağlanması gerekir.
Eczacının da A.A.’ya ilacını nasıl kullanacağını açıkça yeniden anlatması uygun olur.
Eczanelerde yazılan ilaçların her zaman bulunması için kararlı bir kamu politikasının olması, ilaçların geri ödeme sisteminde yer alması gerekir.
A.A.’nın ilacını doğru bir şekilde kullanması gerekir.
Kullanım ile ilgili bütün bilgilerin eksiksiz şekilde anlatılması, A.A.’nın bütün ayrıntıları anladığından emin olunması gerekir.
Bu konuda A.A.’nın eğer süreci yönetmeye engel bir durumu var ise refakatçısının benzer sorumluluğu paylaşması uygun olur.
İlacın kullanıldığı süre içinde ilaca bağlı yan etki, istenmeyen etki, vb. görüldüğünde uygun başvuru mekanizmalarının her zaman ulaşılabilir olması gerekir.
A.A.’nın varsa başka hastalıkları, varsa diğer ilaçları da öğrenilmelidir. İlaçlar arasındaki etkileşimler gözden geçirilmeli, A.A.’ya ihtiyaç olması halinde gerekli bilgiler verilmelidir.
Bu örnekte olduğu gibi, akılcı ilaç kullanımı sadece bireysel bir sorumluluk değildir. Güçlü ve sürekliliği sağlanan bir sisteme de ihtiyaç vardır.
Akılcı ilaç kullanımı ile ilgili sorumlu olan taraflar Şekil 2’de sunulmuştur.
Şekil 2. Akılcı ilaç kullanımının sağlanması için sorumlu taraflar.
İlaç kullanımı açısından bazı ek konulara da dikkat etmek gerekir. Örneğin;
İlacı kullanacak kişinin yaşı
Birden fazla hastalığın olup olmadığı
Birden fazla ilacın kullanılıp kullanılmadığı
Ek hastalıklar nedeniyle kullanılacak ilacın diğer ilaçlarla etkileşime girip girmeyeceği
Kullanılan başka bir ürün var ise bu ürünün ilaçla etkileşiminden kaynaklanan riskler
İlacın kişi tarafından temin edilip edilemeyeceği
İlacın kişi tarafından rahat kullanılıp kullanılmayacağı gibi konulara dikkat etmek gerekir.
İlaç kullanırken aşağıdaki temel ilkeler unutulmamalıdır:
İlaç tedavisi kişiye özgü yapılır. Başkasının ilacı kullanılmamalıdır.
İlaç tedavisi için hekimlerin reçete yazması gerekir. İnternet aracılığı ile ya da bir başka yolla ilaç almak son derece riskli ve tehlikelidir.
Reçete edilen ilaçların alınacağı yerler eczanelerdir. Eczacılar hastalara reçete edilen ilaçların nasıl kullanılacağını da anlatarak ulaştırırlar. Başka bir yöntem kesinlikle önerilmemektedir.
Tedavi süresine uyum son derece önemlidir. Hastaların bu konudaki hassas olmaları gerekir.
İlaçlar ancak doğru dozda kullanıldığında istenilen etkiyi sağlayabilir.
İlaçların saklama koşullarına dikkat etmek gerekir.
İlaçların son kullanma tarihlerine dikkat etmek gerekir.
Yukarıdakilere ek olarak; ilaç kullanımı ile ilgili toplumda yanlış bilgiler mevcuttur. Yanlış bilgiler nedeniyle bireyler hastalıkları için kendilerine reçete edilen ilaçları kullanamayabilirler. Ya da ilaç yerine başka ürünleri kullanmaya eğilim içinde olabilirler. Bu gibi durumlar sağlık açısından çok sayıda riskler taşır (6).
Akılcı ilaç kullanımının başarılabilmesi için yukarıdaki algoritmalar gözetilmelidir. İlaçlarla ilgili doğru bilgiler hastalara sunulmalıdır. Her ayrıntı ilacı kullanacak kişiye aktarılmalıdır. Hekimler, hastalarının kullandığı ilaçları sık sık gözden geçirmeli ve gerekli olmayan ilaçların kullanımını kesmelidirler. Hastalar, hekimlere danışmadan, kendi kendilerine ilaç kullanmamalıdırlar. İlaçlar kullanılırken son kullanım tarihi, vb. ayrıntılara dikkat edilmelidir. Bu konuda bilinmesi gereken bir kavram da akılcı ilaç kullanımında sağlık okuryazarlığı kavramıdır. İlaç okuryazarlığı kavramları da bilimsel literatürde gündeme taşınmaktadır (7). Akılcı ilaç kullanımının ilkeleri Aydos TR tarafından da açıklıkla ortaya konulmuştur (8).
Sonuç olarak; akılcı ilaç kullanımı tedavinin başarısını artıran önemli bir yaklaşımdır. Bütün taraflar kendilerine düşen sorumlulukları eksiksiz yerine getirmelidirler.
Yararlanılan kaynaklar
Montinari MR, Minelli S, De Caterina R. The first 3500 years of aspirin history from its roots – A concise summary. Vascul Pharmacol. 2019 Feb;113:1-8.
Lopes LM, Figueiredo TP, Costa SC, Reis AM. Use of potentially inappropriate medications by the elderly at home. Cien Saude Colet. 2016 Nov;21(11):3429-3438.
Aslan D. Akılcı ilaç kullanımı için doğru bilginin önemi: yaşlılık dönemine özel değerlendirmeler. Yaşlılarda Akılcı İlaç Kullanımı kitabında (Aydos TR, Kutsal YG, Editörler). Türk Geriatri Derneği yayınları, 2022, pp 201-209 https://geriatri.org.tr/pdf/akilli_ilac_kitabi.pdf
İncesu E. Akılcı ilaç kullanımında sağlık okuryazarlığı: Bir kamu hastanesi yatan hastaları üzerine bir araştırma. Sağlık Akademisyenleri Dergisi 2017;4(1):28-38. https://doi.org/10.5455/sad.13-1483603442.
Aydos TR. Yaşlılık döneminde akılcı ilaç kullanım ilkeleri. Yaşlılarda Akılcı İlaç Kullanımı kitabında (Aydos TR, Kutsal YG, Editörler). Türk Geriatri Derneği yayınları, 2022, pp 1-28 https://geriatri.org.tr/pdf/akilli_ilac_kitabi.pdf
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetiyitimi kavramının insan yaşamının bir parçası olduğuna işaret etmektedir. Yetiyitimi daha anlaşılır bir ifadeyle; yeti kaybı olarak da ifade edilebilir. Yaşamın herhangi bir döneminde insanların geçici ya da kalıcı düzeyde yetiyitimi ile karşılaşabileceği vurgulanmaktadır. Dünyada yaklaşık 1,3 milyar yetiyitimi olan birey olduğu ifade edilmektedir. Bu da küresel nüfusun %16’sına denk gelir. Yetiyitiminin toplumların yaşlanması ve bulaşıcı olmayan hastalıkların yaygınlığındaki artış ile uyumlu olarak arttığı düşünülmektedir (1).
Yetiyitiminin geniş bir tanımı vardır, fonksiyon (işlev) kaybına işaret eder (2).
Yetiyitimi ile ilgili güncel bazı tespitler aşağıda sunulmuştur (2-5):
Yetiyitimi olan bireyler farklılık gösteren bir gruptur. Cinsiyet, yaş, ekonomik koşullar gibi durumlar yetiyitimi olan bireylerin sağlık ihtiyaçlarını etkilemektedir (1). Birleşmiş Milletler yetiyitimi olan bireylerle ilgili bilinmesi gereken beş önceliği belirlemiştir (Şekil 2) (6).
Neler yapılabilir?
Yetiyitiminin önlenmesi ilk adımdır. Önlenemediğinde erken tespit ve erken müdahale, ardından da yetiyitimi olan bireylerin yetiyitimi olmayan bireylerle yaşamda eşit koşullarda var olabilmeleri için rehabilitasyon hizmetleri önem taşır. Bu yaklaşım daha geniş bir perspektifle yetiyitimi olan bireyler açısından üç temel kabulü gerektirir (7):
Sağlıkta hakkaniyet (equity) küresel bir sağlık önceliğidir.
Hakkaniyet, gereksinim temelli hizmete öncelik verir.
Ulaşılabilecek en yüksek sağlık standardından yararlanma hakkı vardır.
Sağlıkta hakkaniyet aynı zamanda bir kalkınma (gelişme) önceliğidir.
Bu kabullerin yanı sıra bazı pratik öneri başlıkları da aşağıda yer almaktadır:
Yetiyitimi ile ilgili sayısal, ihtiyaç temelli tespitlerin yapılması
Yetiyitimi ile ilgili farkındalığın artırılması
Örneğin; 3 Aralık gibi uluslararası alanda belirlenmiş olan Yetiyitimi Olan Bireyler İçin Uluslararası Gün etkinlikleriyle farkındalığın artırılması (4)
Yetiyitimi ile ilgili araştırmalara kaynak ayrılması ve araştırma kapasitesinin geliştirilmesi
Yetiyitimi ile ilgili sorunların çözümüne katkı için ilgili profesyonellerin eğitim, vb. altyapılarının desteklenmesi
Kamu olanaklarının yetiyitimi olan bireyleri de kavrayacak şekilde geliştirilmesi
Yerel yönetim ve diğer ilgili kurumların katkısının daha fazla alınması
Yetiyitimi olan bireylerin kendileri ile alınacak karar mekanizmalarına katılımlarının desteklenmesi
Uluslararası anlaşmaların/sözleşmelerin (8) gereklerinin eksiksiz şekilde tamamlanması
Erişkinlerde görülen diyabet hastalığı (Tip 2 diyabet); körlük, böbrek yetmezliği, kalp krizi, felç ve alt ekstremite amputasyonu gibi ciddi sağlık sorunları için önemli bir nedensel faktördür. Tütün dumanının oldukça toksik bileşenlerinden biri olan nikotin β hücrelerinin işlevini ve kütlesini bozar, insülin üretimini ve glikoz üretiminin düzenlenmesini etkiler ve bu sayede de tip 2 diyabetin başlangıcında önemli bir rol oynar. Nikotin, oksidatif stresin aktivasyonu yoluyla insülin direncine neden olur. Çok az sayıda bile tütün kullanımı sonrası glukoz toleransında akut bozulma ve insülin direncinde artış olur. Elektronik sigara ve ısıtılmış tütün ürünleri ile ilgili yapılan çalışmalar da insülin direncinin artışına dair veriler sunmaktadır. Dolayısıyla, tek çözüm tütün kullanmamak ve içenlerin de bir an önce bırakmalarıdır, çünkü;
Diyabet vakalarının %95’inden fazlası erişkin tip olarak da bilinen tip 2 diyabettir. Tütün kullanımını bırakmak tip 2 diyabet gelişme riskini %30-40 azaltır, hastalığın yönetimi kolaylaşır.
Tütün kullanımı, tip 2 diyabetli kişiler için bir komplikasyon olan kardiyovasküler hastalık gelişme riskini önemli ölçüde artırır. Tütün kullanımı bırakılınca risk azalır.
Tütün kullanımı diyabetik nöropati ve ayaklarda görülen yaraları (ülser) kötüleştirir, iyileşmeyi geciktirir. Tütün kullanımını bırakmak, bu tür komplikasyonlara yakalanma riskini azaltarak uzun dönemde daha iyi sağlık sonuçları elde edilmesini sağlar.
Tip 2 diyabeti olan kişilerde tütün kullanımı retinal kan damarlarına zarar vererek diyabetik retinopati ve görme kaybı riskini artırır. Tütün kullanımını bırakmak görme yetisini korumaya yardımcı olur ve riskleri azaltır.
Tütün kullanımı ve tütün dumanından pasif etkilenim, tip 2 diyabetin daha erken yaşlarda ortaya çıkmasına neden olabilir. Kamuya açık kapalı alanlarda tütün dumansız politikaların uygulanması sağlanmalı ve bireylerin sağlık hakları korunmalıdır.
Dilek Aslan tarafından hazırlanmıştır.
Kaynak: WHO, Tobacco and Diabetes. https://iris.who.int/bitstream/handle/10665/373988/9789240084179-eng.pdf?sequence=1
Yanlış bilgilerle mücadele her yurttaşın sorumluluğundadır. Bu amaçla sosyal medya platformları kendi sistemleri içinde yanlış bilgi paylaşımı ile karşılaşıldığında neler yapılması gerektiği ile ilgili çeşitli yönlendirmeler yapmaktadırlar. Bu yönlendirmeleri gerekli durumlarda kullanmak uygun olur. Dünya Sağlık Örgütü, web sayfasında, https://www.who.int/campaigns/connecting-the-world-to-combat-coronavirus/how-to-report-misinformation-online adresinde bu konuda kısa bir belge paylaşmıştır. İlgilenenler inceleyebilirler ve yararlanabilirler. Çevrimiçi ortamlarda yanlış bilginin nasıl rapor edilebileceği ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Yanlış bilgilerin yayılmasını önleme konusunda duyduğumuz sorumluluğun öncelikli göstergesi “YANLIŞ BİLGİ PAYLAŞMAMAK” olmalıdır. Bu ilk adımın ardından kullandığımız sosyal medya platformlarının yönlendirmelerinden yararlanabiliriz.